Anksiyete Nedir? Anksiyete Bozukluğu'nın Belirtileri Nelerdir?
Pandemi ile birlikte büyük artış gösteren anksiyete, kaygı bozukluğu olarak bilinen bir psikolojik rahatsızlıktır. Peki günlük yaşamı olumsuz olarak etkileyen anksiyetenin belirtileri nelerdir? Anksiyete bozukluğunun tedavisi var mıdır?
Anksiyete yani kaygı bozukluğu, kalp hızının artması, nefes darlığı, sürekli yorgun olma hali, uykusuzluk, kas ve kemik ağrıları, sindirim problemleri, aşırı terleme, titreme, bağışıklığın düşmesi gibi belirtilerle ortaya çıkan
psikolojik bir rahatsızlıktır.
Uzm. Klinik Psikolog Tuğçe Özer kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin dikkat etmesi gereken noktaları açıkladı. Anksiyetenin en bilinen fiziksel belirtilerinden birinin kalp hızında görülen artış olduğunu belirten Özer,
"Korku ve kaygı duyulan bir anda sinir sisteminin etkilenmesiyle kalbe daha çok kan pompalanmaya başlar ve böylece vücut, büyük olan kasları olası bir savaşa hazırlıyormuşçasına atmaya başlar. Bu durum da kişide çarpıntı hissiyatı yaratır" dedi.
Nefes darlığının da bir diğer yaygın belirti olduğunu ifade eden Özer şu ifadeleri kullandı:
"Nefes alarak vücudumuza aldığımız oksijen kanımıza karışarak vücudumuzda dolaşmaya başlar. Strese verilen tepkiler yine ilkel içgüdülere bağlı olarak sinir sistemimize daha fazla oksijene ihtiyaç duyduğumuza dair bir sinyal gönderir. Böylece daha sık nefes alıp vermeye başlarız. Çok hızlı nefes alıp vermek, oksijen ve karbondioksit dengesini bozar. Oksijen alıp karbondioksiti verme dengesini vücut kuramadığından anksiyetenin diğer belirtisi olan nefes darlığı ortaya çıkmış olur."
Anksiyeteyi düzeltmenin temelininin uykuyu düzenlemek olduğunu söyleyen Özer,
"En azından uyku ritmini düzene sokacak bir ilacı psikiyatrist tarafından alabilir veya uykuya dalmak için mavi ışınlardan uzak durabilirsiniz. Lavanta yağı damlatabilir veya bir profesyonelden destek alabilirsiniz." dedi.
Anksiyete sorunu yaşayan kişilere nasıl yaklaşılması gerektiğini anlatan Özer şöyle konuştu:
"Karşımızdakine nasıl hissettiği ile ilgili açık uçlu sorular sormalıyız, onunla empati kurarak ne hissettiğini sorgulamalıyız, arka plana geçerek kendimizi ön plana koymadan karşı tarafı dinlemeliyiz, kibar bir şekilde hatalarını görmesini sağlamalıyız, suçlayıcı-yargılayıcı olmadan kendinde takıldığı yerleri görmesini fark ettirmeliyiz.
Kişiye sakin olmasını veya nefes almasını söylememeliyiz. Endişelenecek bir şey olmadığını söylememeliyiz, bu aksine onu endişeye sevk edebilir. Bunu sadece sen değil, herkes yaşıyor gibi cümleler kurmamalıyız. Sert bir şekilde her şeyin kendi suçu olduğunu söylememeliyiz."