Yayınlanma: 9 Temmuz 2023 20:07
Güncellenme: 24 Kasım 2024 13:21
Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay'ın tutukluluğunun devam etmesine tepkiler devam ediyor.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Milletvekilleri Sera Kadıgil ve Ahmet Şık ile birlikte tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay için TBMM Genel Kurulu'nu terk etmeme eylemi yapmaya başlamıştı. TİP Hatay İl Örgütü de Atalay'ın tutukluluğuna tepki göstermek için il genelinde birçok noktada oturma eylemi yapıldı.
Güvercinli Park, Uğur Mumcu Meydanı ve Abdullah Cömert Alanı'nın da yer aldığı 18 farklı mahallede eş zamanlı olarak basın açıklaması düzenlendi.
“Hatay halkının iradesi gasbedilemez” vurgusu yapılan ortak açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Kararlılıkla ifade ediyoruz ki, Hatay halkı olarak Can Atalay’ın serbest bırakılması için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Kentimizin yeniden inşası ve halkımızın haklarının korunması için milletvekili Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşuncaya kadar mücadelemizi büyüterek devam ettireceğiz. Hatay halkının iradesinin gasbedilmesine asla izin vermeyeceğimizi tüm ilgililerin bilmesini istiyoruz.
Depremin üstünden 150 gün geçmesine rağmen hala zorluklarla mücadele eden bir kentte, bizlerin seçtiği milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılması, halkımızın umut ve dayanışma kaynağı olacaktır.
Hatay halkının iradesi, demokratik süreçte hak ettiği değeri görmelidir. Bizler, Hatay halkı olarak, bu talebi dile getirmek ve kamuoyunun dikkatini çekmek için her geçen gün sesimizi daha da yükselteceğiz.
Depremin üstünden tam 150 gün geçti. Hatay halkı olarak hala çadırlarda veya konteynerlerde yaşamaya çalışıyoruz. En temel sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek olanaksız hale gelmiş durumda. Birçok depremzede iş yeri yıkıldığı ve hala iş bulamadığı için geçim derdiyle karşı karşıya.
Göstermelik eğitim faaliyetlerinin yetemediği ortada ve çocuklarımız eğitim haklarından bu şekilde mahrum bırakılıyor. Soluduğumuz hava; hem kısa hem uzun vadede ciddi sağlık sorunları doğuran asbestle dolu.
Enkazlardan çıkan molozları izole edilmiş alanlara taşımak bir yana yaşam ve tarım alanlarının yanına dökülüyor. Ve hatta yıkım esnasında yıkım alanından toz yayılmasını engellemek için su tutmayı, kamyonlardan tozlar yayılmasın diye üstünü bile örtmeyi çok görüyorlar.
Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay Genel Kurulu'nun kararları var. Anayasa'nın 83.maddesine göre çoktan serbest bırakılması gerekirken 53 gündür milletvekilimiz tutsak ediliyor ve görevini icra edemiyor. Konu, tartışmaya dahi açık değildir. Hukuki açıdan hiçbir tartışma konusu olmadan Can Atalay'ın bir dakika dahi cezaevinde tutulmaması gerekiyor.
Bizler yıkılan evlerimize, hayatlarımıza rağmen bugün çadırlarımızdan çıkıp sesimizi herkese duyurmaya geldik. Bütün bu çileleri çekmemize neden olan ise Anayasa Yüksek Mahkemesi'ni tanımadığını söyleyen tek adam rejimidir.
Sonuç olarak, taleplerimiz yerine getirilene ve halkımızın iradesinin gasbına son verilip milletvekili Can Atalay serbest bırakılana kadar depremle yıkılan kentimizi yeniden inşa etmek, yaralarımızı sarabilmek, haklarımızın korunması ve adaletin sağlanması için mücadeleye devam edeceğiz.
Hatay halkının iradesi gasbedilemez. Halkımızın talepleri göz ardı edilemez. Birlikte mücadele ederek, daha adil bir Hatay inşa edeceğimize inancımız tamdır. Şehrimizi terk etmiyoruz, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz, milletvekilimizi istiyoruz.”
Can Atalay da tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden Hataylılara mektup yolladı.
Yetkililerin 6 Şubat'tan önce, ‘Deprem olacağını bilmiyorduk' diyemeyeceklerini ifade eden Atalay, “Bilmedikleri, bilinmeyen hiçbir şey yoktu. Fayın nerede olduğu, kırılmanın şiddeti, depremin nereleri etkileyeceği, zeminin niteliği, güvenli binaların nasıl, hangi malzeme ile hangi teknik hizmetler alınarak ve hangi denetimlerden geçilerek yapılması gerektiği biliniyordu” diye konuştu.
“Mevcut yapı stokunun ne kadar dirençsiz olduğu da biliniyordu” vurgusu yapmayı ihmal etmeyen Atalay, mektubunu şu ifadelerle sürdürdü:
Hep söylerler; 1999 Ağustos Depremi'ni milat alalım diye. 1999'dan bugüne tam 24 yıl geçti. Bunun 22 yılı bu iktidarla geçti. Çeyrek asır kentler düzeyinde, binalar düzeyinde bu kadar büyük ölçeklerle bile önlem almak için fazla fazla yeterli bir süredir.
Tercihleri insanımızı sakınacak, içinden sağ çıkabileceği elverişli ve nispeten ucuz, kitlesel bir deprem seferberliği değil; inşaat ekonomisini harlayacak, sadece rantı yüksek yerlerde bina yıkıp, yeniden yapmak oldu.
Daha dün İzmir Depremi'nden sonra bizzat Erdoğan rakamlarla mevcut dönüşüm modelinin derde derman olmadığını, bu modelle ancak yüz küsur yıl sonra dirençli bir yapı stokuna erişebileceğimizi itiraf etti.
Hızlı tarama, saptama ve örneğin insanın sağ çıkabileceği güçlendirme seferberliği yerine bir kısım müteahhidi daha da zengin etmeyi, ekonomik genişleme olarak yıllarca pazarlayanlar sorumludur. Hatay il sınırları içerisinde sağlam hastane kalmadı; sorumlular.
İskenderun Devlet Hastanesi'nin riskli olduğu 2012'de saptanmışken, tam 11 yıl hiçbir şey yapmayanlar sorumludur. Antakya, Defne, Samandağ, Arsuz, İskenderun başta olmak üzere Cumhuriyetin gözbebeği Hatay'ı böyle bir acıya mahkum edenler sorumludur.
Arama-kurtarma faaliyetlerini ve devlet örgütlenmesini tahrip edenler, insanları günlerce enkazda, yakınlarını çıplak elle enkaz başında bırakanlar sorumludur. Yazın, sarı sıcağın ortasında doğdukları, büyüdükleri, yaşadıkları yerleri terk etmeyen insanlara geçici barınma olanaklarını hala sağlamayanlar sorumludur.
Utanmadan depreme fırsat muamelesi yapmaya ve Antakyalıları, Defnelileri, Samandağlıları, Payaslıları, İskenderunluları, bütün Hatay'ı başkalaştırmaya, kendi dar dünyasına uydurmaya çalışanlar sorumludur.
Bu kadim kentin planlarını İstanbul'da bürolara sipariş edip halktan kaçırmaya çalışanlara yine bu halk izin vermeyecek. Her yerde ama Hatay'da mutlaka yurttaşın hakkını tanıyan kentin tarihine, kültürüne, çoğulculuğuna yaraşır, halkın katılımı ve denetimiyle bir yeniden inşanın yorulmayan takipçileri olacağız.
Sadece en alttaki sorumluların değil, sistematik şekilde insanın canını değil rantı önceleyen tüm sorumluların gerçek suçlarından, gerçek bir yargılamayla hak ettikleri adaletle yüzleşmeleri, yalnızca kaybettiklerimize değil gelecek kuşaklara da borcumuzdur.
Alelacele döktükleri molozlar insana, toprağa, suya, havaya her geçen gün daha fazla zarar veriyor. Bu tahribatı derhal durdurun! Biz insan, su, toprak ve hava için adalet istiyoruz. Hem bugünümüz hem dünümüz hem de yarınımız için adalet.
Sadece adalet değil, bu yıkımın yaralarını saracak olan biricik şey dayanışmamızdır. 5 aylık sürede gördük ki bizi yaşatan yine yurttaşların dayanışması oldu. En zor koşullarda birbirimize uzattığımız el, hepimize umut oldu.
Bu dayanışma aynı zamanda yeni bir yurttaşlık bilincinin yolunu da açtı. Şimdi hep birlikte bunu büyütmeye ve önümüzdeki yıllar için o sözü birbirimize vermeye Hataylılar ne der? ‘Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.'”