Yayınlanma: 28 Haziran 2022 16:51
Güncellenme: 21 Kasım 2024 22:12
“Dün İstanbul’da Türk Ocakları’nın düzenlediği önemli bir toplantıya katıldım. İslam Dünyası Meseleleri ve Çözüm Konuları sempozyumuydu. Onların görüşlerini ve İslam dünyasının yaşadığı sorunlar konusundaki çalışmalarının bir kısmını dinledim. İslam dünyasının sorunları var ve Türkiye bu konuda bütün İslam dünyasına örnek olmak zorundadır. Sorunları aşan, demokrasi gelişmiş bir ülke algısını yerleştirmek zorundadır. İnsanların inancına nasıl saygı duyulduğunu bütün dünyaya göstermek zorundadır. Toplantıya katıldım. Adalet vurgusunu yaptım. Sabah bir haber ‘İstanbul İl Yönetimi görevden alınmış’ diye. Ne söyleyeyim? Bizim konuşmaya ihtiyacımız var kavgaya değil. İslam dünyasında dünya kadar sorun var. Kan akıyor İslam dünyasında. Birbirlerini öldürenler İslam dünyasında ağırlıklı olarak. İslam dünyasında kan durmasın mı? İslam dünyasına güzellik, demokrasi olmasın mı? İslam dünyasında adalet olmasın mı? Bunu dillendiriyorsunuz, tahammül edemiyorlar. Akıllarını yitirmiş bunlar. Her kavga sonlarını getiriyor. Kendileri kendi sonlarını getiriyorlar. Bizi dinleseler emin olun çok güzel şeyler olacak. Doğruları dinlemeye tahammül edemiyorlar, yanlıştan, kinden, öfkeden besleniyorlar.”
“Adalet olarak yönetmiyorlar ama ekonomik olarak da yönetemiyorlar. Gerçekten batırdılar. Şekerde hiçbir sıkıntımız yoktu. Durduk yerde IMF’nin talimatına uydular. ‘Şeker pancarı üretiminde kota getireceğiz’ diye talimat gelmiş. Esiyor ya bazen, ‘dinlemeyiz’ falan filan. Ona bakmayın millete söylüyor. Ama öbür taraftan gelen her talimatı aynen uyguluyor. Kotayı uyguladılar. Şeker üretimimiz düştü. Şeker fabrikalarını sattılar. Türk Şeker’e ait fabrikaları sattılar. 10 fabrikayı 680 milyon dolara sattılar. Sadece Nisan ayında tefecilere ödenen faiz 19 milyar lira. Bunların yatacak yeri var mı? 24 yıl sonra Türkiye şeker ithalat etmek zorunda kaldı.”
“Devleti yönetenlerin akılla bilgiyle devleti yönetmesi gerektiğini söyledim. Vatandaşına bilgi verirken de doğruları söylemesi gerektiğini söyledim. Bazı gerçekler acı olabilir ama en azından dillendirebilirsiniz. Ama halka doğruları söylememek gibi bir gelenekten geliyorsanız devleti sağlıklı yönetemezsiniz. Arada bir efelenirsiniz ama efelendiğinizle kalırsınız bir süre sonra hiçbir şey yapmadığınız ortaya çıkar. Mavi Marmara’da hayatını kaybeden şehitlerimiz vardı. Uluslararası sularda. Çetin Topçuoğlu ailesini ziyaret ettim. Oğlu olayı anlatırken gözyaşlarını tutamadı. ‘Bize kimse sahip çıkmadı’ dedi. Onların yanında olacağımızı, sahip çıkacağımızı söyledik. Daha acı olanı ‘Giderken bize mi sordunuz’ cümlesi. Oraya gideceğini biliyordun, yeri göğü inletiyordun. İsrail’i suçluyordun. Bunları tahrik ettin, ‘gidin’ dedin gemiler verdin. Bazı AKP’li milletvekilleri de katılacaktı son anda vazgeçtiler. Ölenlere sahip çıkmadılar ama bizler sahip çıktık. Çünkü bizim yüreğimizde adalet duygusu var.” Yunanistan’a efeleniyor beyefendi. 2017’de bir konuşma yapmışım. ‘Ege Adaları’nın 18’ini işgal etti Yunanistan’ diyorum. ‘Benim her söylediğime laf yetiştiriyorsun adalar ile ilgili bir cümle kur’ diyorum kendisine. İşgal edilen adalarla ilgili cümle kur diyorum, cümle dahi kuramıyor. Şimdi ortalık başka yerde arada bir gidip Yunanistan’a ‘Beni kızdırmayın’, ‘Gelirim’, ‘Giderim’, ‘Suriye’ye operasyon yapacağım’ diyor. Yapacaksan yap kardeşim. Ne bağırıp duruyorsun? Yapamayacağını ben de biliyorum sen de biliyorsun. Adalar silahlanırken, hocalar söyledi, askerler söyledi, siyasiler söyledi, gıkın çıkmadı. Şimdi efeleniyor. Daha acı olanı ne biliyor musunuz? Biz Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanımıyoruz. İspanya’da NATO toplantısı var. Beyefendi itiraz etmemiş şimdi gidip onla aynı masada yemek yiyecek. Demiyor ya, ‘biz onu tanımıyoruz ama onlar gelecekse KKTC’de burada olmalı’ diyemiyor. Bu mu milletin çıkarlarını koruyor? Dış politikada da liyakatli kadrolarla çalışarak Türkiye’nin derin diplomasiyi harekete geçirerek bütün sorunlarını çözeceğiz. Bize de bir dönem ‘gel’ dediler. Ecevit ile Erbakan gittiler ve Kıbrıs’ın Türk kesimini aldılar bitti mesele. Bağırdılar mı, hayır. Gereğini yaptılar.”Marmaris Yangını
“Marmaris’teki yangın. Orman yangınlarının olacağını… Bahçeli ‘sen orman yangınlarının olacağını nerden biliyorsun?’ diyor. Bütün dünya biliyor, anladığım kadarıyla iklim değişikliğiyle ilgili tek bir makale bile okumamış. BM’nin dünya kadar yayını var. Soruyor ‘nereden biliyorsun’ diye Allah akıl, fikir versin. Yangın çıktı, gittik oraya. Üç gün söndüremediler. Gece görüşlü helikopter yok, ihale yapılmış ancak 4 Temmuz’da gelecekmiş. Bu yangının çıkacağını bir yıl önceden sadece ben değil, bütün dünya söyledi. Gittim söyledim. Beşli çete olunca 10 dakikada ihale sonuçlanıyor. Ormanları korumak için açtığı ihale 4 Temmuz’u bekleyecek. Ben bunu söyledim diye kıyameti koparıyorlar. Ne derseniz deyin biz haklıyız. Çıkmış açıklama yapıyor Erdoğan. ‘Muğla’da Büyükşehir Belediyesi sende’ diyor. Bir sefer söyleyeyim, ben senin gibi değilim. Muğla Büyükşehir Belediyesi bende değil, Muğla’dadır ve Muğla halkınındır. Senin anlayışınla biz devleti yönetmeyiz. Vallahi de billahi de devletin nasıl yönetildiğini bilmiyor. Önce yangın söndürme konusunda çalışan herkese yürekten teşekkür ederim. Bütün imkansızlıklara rağmen mücadele ettiler. Marmaris Belediyesi 328 personel görevlendirdi. Bunu Vali biliyor. 156 araçla yangına müdahale ettiler. Su takviyesi yapıldı ayrıca. Veteriner hekimler görevlendirdiler, yiyecek, içecek sağlandı. Erzak, makine, ekipman desteği yapıldı. Sadece Muğla değil İzmir, Ankara, Antalya ve Burdur belediyeleri de doğrudan doğruya yardım gönderdiler. Sen ben ayrımı yapıyor bu adam. Orman yanıyor, hem benim ormanım hem senin ormanın, Türkiye’nin ormanı. Bakanlar ne yapıyor? Fırsat buldular geldiler bir eğlenceye katıldılar. Suudi Prens gelmişti. Onunla birlikte sofraya oturdular orada ağaçlar yanarken. Senin görevin o, senin görevin katilin sofrasına oturmak değil.”