Yayınlanma: 3 Mart 2021 11:57
Güncellenme: 20 Kasım 2024 11:08
Artan nüfus ve kaynakların sınırsız olması nedeniyle insanlığın en fazla karşılaştığı sorunların başında açlık ve yetersiz beslenme geliyor. Bu sorunların nedeniyle alternatif protein kaynaklarına yönelen bilim insanları, hayvanları öldürmeden alınan 1-2 santimetre büyüklüğünde biyopsilerden laboratuvar ortamında ‘temiz et’ üretimi yapılabildiğini keşfetti. Dünyada çalışmalar hızla devam ederken Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü hücresel kökenli et üretiminin 2030 yılında toplam et üretiminin yüzde 10’unu karşılayacağını öngörüyor.
Günümüzde ülkeler temiz et üretimine başlasa da maliyeti çok yüksek olduğu için ticarileştirilebilmiş değil. Bu konuda çalışmalar yürüten Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Can Akçalı ve ekibi, kök hücreden et üretiminin mali açıdan karşılanabilir hale gelmesi yaptığı çalışmalarda belli bir noktaya geldiğini duyurdu.
Hücre kökenli temiz et üretimi hakkında detaylı bilgi veren Profesör; “Kök hücreden kas hücresi elde edilmesinin mekanizması ve yöntemleri uzun yıllardan beri biliniyor. Bunun için kas kök hücresi, başlangıç materyali olarak biyopsilerden elde ediliyor ve kas hücresine dönüştürülüyor. Bitkisel kökenli et üretiminden farklı olarak bu yöntemle elde edilen et, biyolojik yönden gerçek et oluyor. Her ne kadar bilinen bir işlem olmasına rağmen, bunun elde edilmesi çok pahalı olduğundan, tüketiciye henüz ulaşamıyor. 2013 yılında Hollanda’da ilk yapıldığında bir kilogram hamburgerin fiyatı 330 bin dolardı. Teknolojideki gelişmeler ile günümüzde maliyet yaklaşık 2 bin 500-3 bin dolar civarına düşmesine rağmen halen bu haliyle yine tüketiciye ulaşması zor” açıklamasında bulundu.
Temiz etin maliyetinin yüksek olmasının nedenini bu hücrelerin büyütülmesi sırasında kullanılan büyüme faktörlerinin, anne karnından çıkarılarak elde edilen buzağı serumunun (FBS) fiyatının çok yüksek olmasından kaynakladığını belirten Akçalı sözlerine şöyle devam etti:
Ankara Üniversitesi Teknokent’de kurmuş olduğumuz laboratuvarımızda biz bu fiyatı düşürmeye, buzağı serumuna alternatif çok daha ucuz çözümler oluşturmaya çalışıyoruz. Günümüzde litresi yaklaşık 400 dolar olan buzağı serumuna alternatif olarak geliştirdiğimiz solüsyonumuzu 5-10 dolara elde edebiliyoruz. Bu kapsamda geliştirdiğimiz tekniği korumak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde patent başvurusunda bulunduk. Biftek adını verdiğimiz bu solüsyonun, tamamen doğal şartlarda oluşturulmuş olması ve hiçbir genetik modifikasyon yapılmamış olması, gelecekte kullanım umutlarını artırıyor
Dünya genelinde yaklaşık 80 firma, laboratuvar ortamında et üretimi için çalışmalarını sürdürüyor. Ankara Üniversitesi Teknoket’te yapay et üretim çalışmaları yürüten şirketin CEO’su Kerem Erikçi de konu hakkında fikirlerini paylaştı.
Firmanın 2018’de kurulduğunu söyleyen Erikçi; “Şu anda İsrail, Amerika, Singapur ve Hollanda gibi ülkelerde bulunan yaklaşık 80 firma yapay et çalışmaları yürütüyor. Biz de yapay et çalışmalarında yer almak için 2018’de firmamızı kurduk. Asıl planımız eti oluşturan solüsyonu ucuz bir şekilde üretip dünyadaki diğer firmalara satmak. Bunun yanında istersek et ihtiyacımızı karşılamak için yapay et de üretebiliriz” dedi.
Bununla birlikte dünyanın teknoloji öncülerinden Bill Gates de yapay et üretimini destekliyor. Gates, küresel ısınmadaki payından dolayı gelişmiş ülkelerin hayvan yetiştiriciliğini bırakıp yapay et tüketimine geçmesi gerektiğini savunuyor.
Ankara Üniversitesi Teknokent’de bir start-up firması kurarak yapay et konusunda çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Can Akçalı, Hürriyet’e geleneksel hayvancılık konusunda şunları söyledi:
- Bir kilogram kırmızı et için 15 ton su harcanıyor. - Bir kilogram et için hayvanların beslenmesi ve barınması için 178 metrekare araziye ihtiyaç duyuluyor. - Petrolle çalışan vasıtaların ürettiği karbon izinin yaklaşık yüzde 25’i kadar metan gazını, sadece büyükbaş hayvanlar üretiyorlar. - Bir kilogram et üretimi için 300 kilogram CO2 (karbondioksit) salınımı gerçekleşiyor - İklim değişikliği konusunda da ciddi bir etkisi bulunuyor. - Hayvanlar, ticari kaygılar nedeniyle, hasta olmadan birçok antibiyotiğe maruz kalıyor. - Yapılan çalışmalar antibiyotik dirençlerinin hayvanlardan yediğimiz etlerden geçtiğini ortaya koyuyor. Hayvan refahı konusunda da önemli sorunları var.
2030’da et piyasasının yüzde 10’unun yapay etin oluşturacağını söyleyen Erikçi şöyle devam etti:
Üretim maliyetleri düştükçe yapay etin yaygınlaşacağını düşünüyoruz. Yapay etin 2025’de piyasaya sürüleceği tahmin ediliyor. 2030’da yapay etin dünya et piyasasının yüzde 10’unu oluşturması bekleniyor. Yapay et üretimi sayesinde insanlar daha önce hiç yemedikleri et türlerini yiyebilecekler. Örneğin daha önce yiyemedikleri geyik etini yiyebilecekler.