
Yayınlanma: 21 Ocak 2022 07:02
Güncellenme: 4 Aralık 2025 16:49
Ben de bu satırları tam da o yüzden yazıyorum. Kıyafet üzerinden farklı farklı "ama"larla sırf beni ya da sizden olmayanları nasıl alaşağı ederiz diye düşünerek çıktığınız bu yolda aslında kendi ayaklarınıza, hemcinslerinizin ve evlatlarınızın ayaklarına takmaya çalıştığınız prangaların farkında mısınız? Bir gün gelip "kadını ya da kendinden olmayanı yok saymaya, baskılamaya ve gerektiğinde yok etmeye hevesli bu ataerkil sistemin sizin gibi düşünenlerden de aldığı güçle gelip sizi de boğabileceğini hatta boğmakta olduğunu görmüyor musunuz?
Kadınlara 'anne olma, evlat olma, eş olma', Erkeklere 'erkek olma, hükmetme zorunluluğunda olma, aksi taktirde eksik olacağı' üzerinden uygulanan tüm tahakkümün nasıl bir cehennem olduğunu ve bu tahakkümün en sonunda erk'lik taşımayanın ya da onun yasalarına uymayanın yaşamdan silinmesini meşrulaştırmaya hizmet etmekte olduğunu ne olur görelim artık hep birlikte. Bir insanın yaşam hakkı, yaşam tercihleri bir başkası tarafından belirlenemez. Bir cins ya da insan bir diğerinden üstün olamaz.
Evet, ben bir anne-babanın kızı, evet bir erkeğin eşi, ve bir yavrunun annesiyim. Babasının kızı Bir erkeğin karısı Bir çocuğun annesi olmaktan öte; Ben aklı ve düşünme yeteneği olan özgür iradeye sahip bir insanım. Bu sıfatlardan fazlasıyım. Hiçbir sıfatın kölesi değilim. Kimseye ait değilim. Ben kendimim. Kendime aidim.
Sınırlarını başkalarının belirlediği bir yaşam nasıl sürdürülebilir olabilirdi? Herkesin sınırları birbirinden böylesine farklıyken. Bu size de korkutucu gelmiyor mu? Bana bugün sınırı aştı deme yanılgısına düşenler, kendi sınırlarını daha da daraltan birileri çıkıp ahkam kestiğinde beni ve bugün neler söylediğimi hatırlamayacaklar mı? Evlatlarımız tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde o zehir dolu "ama"larla aynı kaynaktan çıkan "üzerinde ne vardı?" sorusu hangimizin nefesini daraltmadı? Bu zihniyetteki soruların aslında soru değil yargı olduğunu hepimiz maalesef ki biliyoruz. Bu sorular gibi tıpkı eşim Ozan'a yüzlerce kez sorulan; "Gülşen'in kıyafetlerine karışıyor musunuz?" "Eşinizin kıyafetleri çok eleştiriliyor siz ne düşünüyorsunuz?" soruları da aynı zehirli kaynağa hizmet ediyor görmüyor musunuz?
Çocuklarımıza ve kendimize öğretmemiz gereken en önemli şeyin kimseye zarar vermeden, yalan söylemeden, hiçbir canlının yaşama hakkını çalmadan, kırmadan, incitmeden yaşamak olduğuna... Yaşamın, yaşamanın ve kendi kıymetlerini bilerek, sadece kendi hayallerinin, yeteneklerinin ve emeklerinin peşinde olmalarınınsa; bu hayatta mutluluğun ve huzurun tek anahtarı olduğuna inanıyorum. Benim meselem hiç bir zaman ne giydi ne giymedi, yakıştı yakışmadı çerçevesinde kıyafetim üzerinden yapılan eleştiriler değil, hiçbir zaman da olmadı. Çünkü bu son derece göreceli ve her kişiye göre değişebilen zevklerle milyonlarca farklı şekilde yorumlanabilir. Yorumlanmalıdır da. Benim asıl meselem; yakışık alıp almaması ile ilgili yaptığınız tüm yorumlar, bir kadının, nasıl giyinmesi gerektiğine dair kestiğiniz tüm ahkamlar.
Bana kıyafetim, yaşım, anneliğim, cinsiyetim, eşliğim, ya da sanatkarlığım üzerinden kurulmaya çalışılan tüm baskılar gibi, eğer çeşitli baskıların içine hapsedilmiş nefessiz, umutsuz, çaresiz, bırakılmaya çalışılmış tek bir kişi dahi var ise okuyup nefes bulsun küçük sandığı dünyada aslında yalnız olmadığını, kabul gördüğünü ve çok sevildiğini bilsin istedim. Çünkü yaşam bu zihniyetler kadar küçük değil. Yaşam kocaman ve yaşamak çok güzel."